Ceza
Hukuku
İstanbul'da hizmet veren avukatlık ve hukuki danışmanlık büromuz, başta beyaz yaka suçları olmak üzere ceza hukukunu ilgilendiren tüm süreçlerde ve her suç açısından müvekkillerine hizmet vermektedir. Ceza hukukunu ilgilendiren meseleler, genel olarak delillerin hukuka uygunluğu ve tanıkların dinlenmesi gibi ceza yargılamasının usulünü konu alan ceza muhakemesi hukuku ve cezaların türleri ile miktarları gibi hususları içeren ceza teorisinden müteşekkil ceza hukuku olmak üzere iki ana başlık altında incelenebilir.
Avukatlık büromuz, söz konusu soruşturmalar ve kovuşturmalar kapsamında şüpheli yahut sanık olan ya da suçtan zarar gören veya suçun mağduru olan bireylere soruşturulan yahut kovuşturulan suç fark etmeksizin hukuki yardımda bulunmaktadır.
Ceza hukuku süreçlerinde müvekkillerine hukuki yardımda bulunacak avukatlarımız başta gözaltı, tutuklama, gözlem altına alma, arama veya el koyma kararlarının alındığı durumlar olmak üzere ceza soruşturması ve kovuşturmasının her anında müvekkillerimizin yanında olmakta; ifade veya savunma verilirken müvekkillerinin yanında yer almak ve tutukluluk kararı gibi kararlara itiraz etmek da dahil olmak üzere ceza hukuku soruşturması ve ceza hukuku yargılaması kapsamında gerçekleştirilen tüm işlemlerde müvekkillerine hukuki danışmanlık vermektedir.
Ceza yargılaması ne şekilde cereyan eder?
Hakkında bir şikayet olduğundan veya bir şekilde Cumhuriyet savcıları nezdinde suç işlediği şüphesi bulunan bireyler hakkında ilkin soruşturma açılmaktadır. Bu sürecin tek amiri olan Cumhuriyet savcıları, suç şüphesi nedeniyle şüpheli sıfatını haiz bireyler hakkında yakalama kararı, gözaltına alma kararı, zorla getirme kararı, arama kararı, el koyma kararı veya tutuklama kararı alınması gibi işlemleri başlatmakta ve Sulh Ceza Hakimlikleri ile beraber şüphelilerin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı bir dizi uygulamayı başlatabilmektedir. Bu aşamada Cumhuriyet savcılarının işlemlerini denetleyecek ve şüphelinin sorgusunu yapacak olan makam Sulh Ceza Hakimlikleridir.
Bu aşamada şüphelinin haklarını ve suç isnadını öğrenmek, yakınlarına haber verilmesini istemek, hakkındaki karara bir hakim önünde itiraz etmek, susmak ve avukat yardımından yararlanmak gibi bir dizi hakkı bulunur. Önemle dikkat çekilmelidir ki soruşturma aşamasında ceza yargılaması açısından çok mühim birçok işlem gerçekleştirilmekte ve bu işlemler açısından avukat yardımından faydalanılmadığı takdirde yargılamanın ilerleyen aşamalarında telafi edilemeyecek sorunlar ortaya çıkabilmektedir.
Örneğin avukatın özellikle soruşturma aşamasında dosyaya dahil olması ile beraber, yasak ifade ve sorgu yöntemleri başta olmak üzere hukuka aykırı delillerin yargılamaya şekil vermesinin önüne geçilebilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153. maddesi uyarınca dosya hakkında kısıtlama kararı verilmediği takdirde avukatlar şüphelinin dosyasını dilediği gibi inceleyebilirler, kısıtlılık kararı olduğunda ise şüphelinin ifadesi bulunan tüm tutanaklar ile bilirkişi raporları ve bunların hazır bulunma yetkisinin olduğu herhangi bir adli işlem hakkındaki tutanaklara erişebilirler.
Şüpheli gözaltında veya tutuklu ise ceza hukukunda faaliyet gösteren avukatlar şüphelilerle baş başa kalacak ve konuşmaları gizli kalacak şekilde görüşebilirler. Bu görüşmeler, avukatın sır saklama yükümlülüğü uyarınca avukatın ömrü boyunca ifşa edemeyeceği sır hüviyetinde olmaktadır.
Soruşturma aşaması, Cumhuriyet savcılığının tanzim etme aşamasında belli koşullara uymak zorunda olduğu iddianamenin yetkili ve görevli ceza mahkemesince kabul edilmesi ile tamamlanır. Bu aşamada ceza hukuku alanında tecrübeli avukatların, iddianamenin kanuni şartları sağlayıp sağlamadığını kontrol ederek sağlamadığı takdirde iddianamenin kabulü kararına itiraz etmesinde büyük önem vardır.
İddianameyi kabul edecek mahkeme, Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemesi gibi farklı görev tanımları olan mahkemelerden birisidir. Bu görev ayrılığı kanunlarda belirlenmiş olup örneğin yargılaması mevzubahis suçun üst sınırının on (10) yıldan fazla olması durumlarında görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleri olacaktır. Yetkili mahkeme ise, suçun tamamlanıp tamamlanmamasına göre veya suçun niteliğine göre belirlenecek şekilde suçun son icra hareketinin gerçekleştiği, kesintinin meydana geldiği, son suçun oluştuğu veya şüphelinin yakalandığı yer gibi yerlerde kurulu mahkemelere işaret eder. Yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi hususu oldukça önemli bir konu olup bireylerin bu konularda yargılama aşaması ilerlemeden evvel tecrübeli avukat yardımından yararlanmalarında fayda vardır.
İddianamenin kabulünden sonra görevli mahkeme duruşma aşamasına geçer ve duruşmalarda kimlik tespiti, iddianamenin sanığa anlatılması, sanığın savunmasının alınması, şikayet eden veya herhangi bir şekilde davaya katılan süje varsa bunların ve tanıkların dinlenmesi gibi işlemleri gerçekleştirmeye başlar. Bu aşamada ceza hukukunda tecrübeli avukat yardımının önemi, özellikle çapraz sorgu da denilen müdafinin doğrudan soru sorması aşamasında ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, özellikle sanığın lehine delillerin toplanması bakımından ceza hukukunda faaliyet gösteren avukatların önemi bulunur, zira mesleki hakları gereği avukatların kamu kurumlarından belge talep etmesi mümkündür ve bu talepleri karşılığında kurumların avukata yardımcı olmak zorunluluğu vardır. Bu aşamada avukatın uymak zorunda olduğu önemli kural, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun ve Türk Ceza Kanunu’nun kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmeyi cezalandıran suç hükümleridir.
Görevli ve yetkili ceza mahkemesinin vereceği hüküm, yargılama konusu suça ve hükmün içeriğine bağlı olarak yargılama süjelerince istinaf ve temyiz edilir ve dosya Bölge Adliye Mahkemeleri’ne yahut Yargıtay’a gönderilir.
Yalan Tanıklık Suçu
Dolandırıcılık Suçu
Hakaret Suçu
Belgede Sahtecilik Suçları
İftira Suçu
Tehdit Suçu
Güveni Kötüye Kullanma Suçu
Görevi Kötüye Kullanma Suçu
Hırsızlık Suçu
İşkence ve Eziyet Suçu
Karşılıksız Çek Düzenleme Suçu
Marka Hakkına Tecavüz Suçu
Uyuşturucu Madde İmal ve Ticaret Suçu
Karşılıksız Yararlanma Suçu
Cinsel Suçlar
Kasten Öldürme Suçu
Kasten Yaralama Suçu
Taksirle Öldürme Suçu
Taksirle Yaralama Suçu
Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu
Mala Zarar Verme Suçu
Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu
Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçu
Örgütlü Suçlar ve Silahlı Terör Örgütü Üyeliği
Çocukların Cezai Sorumluluğu Var Mıdır?
Telefon Görüşmelerini Gizli Şekilde Kaydetmek Suç Mudur?
Telefon Kayıtlarını Delil Olarak Kullanabilir Miyim?
Ceza Zamanaşımı Nedir?
Dava Zamanaşımı Nedir?
Denetimli Serbestlik Nedir?
Koşullu Salıverilme
(Şartlı Tahliye) Nedir?
Ön Ödeme Nedir?
Hapis Cezasına Seçenek Yaptırımlar Nedir?
Uzlaştırmaya Tabi Suç Nedir?
Seri Muhakeme Usulü Nedir?
Basit Yargılama Usulü Nedir?
Tutukluluk Kararına Nasıl İtiraz Edilir?
Yakalama, Arama, El Koyma ve Gözaltı Kararlarına Nasıl İtiraz Edilir?
Hapis Cezasının Ertelenmesi Nedir?
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Nedir?
Yatar Hesabı Nedir? Yatar Hesabı Nasıl Yapılır?
Mevzuatımızda "ceza avukatı" yahut "uzman ceza avukatı" şeklinde unvanlar bulunmakta mıdır? Halk arasında "ceza avukatı" şeklinde yerleşmiş deyimin kökeni nedir?
Avukatlık Kanunu’nun ve avukatlıkla ilgili mevzuatımızın hiçbir yerinde “ceza avukatı” veya “uzman ceza avukatı” unvanları yoktur. Çeşitli internet sayfalarında geçen “uzman ceza avukatı”, “ağır ceza avukatı” veya “uzman ağır ceza avukatı” gibi tabirlerin herhangi bir hukuki dayanağı yoktur.
Avukatlar herhangi bir uzmanlık sınavına ya da programına devam etmeden dört yıllık hukuk fakültesi eğitiminin ardından bir yıllık stajlarını bitirdikten sonra ikamet ettikleri ilin barosuna başvurarak avukatlık ruhsatı talebinde bulunmaktadır. Barolarda gerçekleştirilen mesleki eğitimin de tamamlanmasının ardından, avukatın faaliyet göstereceği ile göre ve bu ildeki baro yönetiminin belirlediği usullere göre avukatın baroya kabulü süreci baro tarafından başlatılmaktadır. Bu süreç, Adalet Bakanlığının müstakbel avukatın dosyasının üzerinde gerçekleştirdiği inceleme neticesinde verdiği onay ile devam etmekte ve avukatlar bu surette ruhsat almaktadır.
Örneğin, İstanbul’da avukat olup ceza hukuku alanında faaliyet göstermek isteyen hukuk fakültesi mezunları, yasal staj süresi içinde İstanbul Barosu staj eğitim programına devam etmekte ve sürenin sonunda herhangi bir hukuk alanında sınav yahut mülakat olmaksızın avukat olabilmektedir. Öte yandan başta Ankara’da avukat olmak isteyen ve Bursa’da avukat olmak isteyen hukuk fakülteleri mezunları olmak üzere bazı il baroları, hukuk fakültesi mezunlarının avukat olarak baroya kaydının yapılabilmesi için adaylara mülakat yapabilmektedir. Fakat bu mülakat da genel bir nitelik taşımakta ve hukukun tüm alanları üzerine olmaktadır. Avukatlık Kanunu’nda 2019 yılında yapılan değişikliklerle beraber ilk kez 2020-2021 döneminde hukuk fakültelerine kayıt yaptırmış öğrenciler, fakültelerinden mezun olduktan sonra avukat olabilmek için Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’na girecekler ve bu sınavda da hukukun tüm alanlarını ilgilendirir sınava tabi tutulacaktır.
Dolayısıyla, halihazırda, ne İstanbul Barosu’nda ne Adalet Bakanlığında ne de Türkiye Barolar Birliği nezdinde herhangi bir hukuk dalı için “uzman avukat” unvanı verilmektedir. Avukatlar hukukun her alanında faaliyet gösterebilmekte ve bunun için hiçbir unvan sahibi olmaları gerekmemektedir.
Avukatların şahsi faaliyetlerini nitelerken “uzman ceza avukatı”, “uzman ağır ceza avukatı” veya “İstanbul ceza avukatı” gibi sıfatları kullanmalarının herhangi bir karşılığı yoktur. Bununla beraber, galat-ı meşhur lügat-i fasihten evladır sözünün bir yansıması olarak avukatların kendi aralarında uzmanlık unvanlarını kullandığı düşüncesinden hareketle hukuki danışmanlık arayan bireylerin, alanlarda uzman avukatlara erişmek için bu unvan ile avukat aradığı görülmektedir.
Her ne kadar Avukatlık Kanunu ve avukatlık mevzuatının ve uygulamasının hiçbir yerinde uzman avukat veya uzman ceza avukatı unvanına dair bir husus yoksa da özellikle ceza hukuku alanında kıdemli olan avukatlar, bittabi, uhdelerindeki tecrübe sayesinde müdafiliklerini yürüttükleri şüpheli veya sanıkların hakkını korumayı meslek edinmiştir.
Nitekim avukatlık, Avukatlık Kanunu’nun birinci maddesinde belirtildiği üzere kamu hizmetidir ve avukatlar ise yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder. Avukatlığın serbest meslek olmasının sebebi, özellikle ceza hukuku yargılamalarında şüpheli yahut sanıkların savunmalarının herhangi bir makamdan bağımsız şekilde hür olarak gerçekleştirilmesi gereğidir.
Bu sebeplerle, şüpheli veya sanık olan ya da mağdur olan yahut suçtan zarar gören bireyler avukat yardımından yararlanmak istediklerinde mevzuatımızda “uzman avukat” unvanının olmadığını; avukatların hukukun her alanında faaliyet gösterdikleri için “ceza avukatı” ya da “uzman ceza avukatı” gibi unvanları bulunmadığını; avukatlar her ne kadar ikamet ettikleri il barosuna kayıtlı olsalar da başka illerde de faaliyet gösterebileceğinden “İstanbul ceza avukatı” veya “İstanbul avukatı” gibi nitelemelerin de anlamsız olduğunu bilmelidirler.
Avukatlar nezdinde hukuki yardım talebinde olan ve “İstanbul’da uzman ceza avukatı” arayan bireylerin, ceza avukatı ya da ağır ceza avukatı unvanlarından ziyade avukatın iletişim kurma becerisi veya avukatın dosya takibini nasıl gerçekleştirdiği gibi hususlara dikkat etmelerinde fayda vardır.
Nitekim ceza yargılaması, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin hemen hemen tamamına tesir eden ve hukuki yaptırımlar arasında en büyük yaptırımlar arasında olan kişi özgürlüğünün kısıtlanması sonucuna varabilecek son derece önemli aşamalar içermektedir. Bu bakımdan ceza hukuku kapsamındaki işlemlerin takibi, hukuk yargılamalarına kıyasla daha özel bir niteliktedir.
Ceza hukukunda danışmanlık almak isteyen bireyler; sorulan soruları anlayarak istenilen cevabı verebilen, ihtiyaç duydukları her an gerek telefon ile gerekse avukatlık bürosunda fiziki olarak danışmanlık alabilecekleri, dosyalama ve dosya takibi konusunda titiz olarak yargılamanın detaylarına kelimenin tam anlamıyla hakim olan ve gerektiğinde yargılama mercilerindeki görevlilerle iletişime geçerek mevcut dertleri izah edebilecek avukatlarla anlaşmalıdır.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus olarak, hiçbir avukat hiçbir dosya hakkında herhangi bir sonuç vaadinde bulunamaz. Zira, özellikle ceza davası dosyalarında ve ceza yargılamalarında meri vicdani delil ve serbest delil ilkeleri nedeniyle, mahkemenin hükmü hakimlerin bireysel kanaatleri ile şekillenir. Avukatın bu aşamada görevi, kendisine vekalet veren bireylerin haklarını özverili şekilde ve hukuka uygun yollardan özenle savunmaktır; dolayısıyla hiçbir avukat, elindeki dosyanın neticesinde herhangi bir kararın çıkacağı yönünde vaatte bulunamaz. Bu vaat avukatın görevinin dışında olduğu gibi, muhatabı yanılttığı için avukatlık meslek etiğine de aykırılık teşkil eder. Zira yargılama sonucunda çıkacak nihai kararı avukat değil, mahkeme tanzim etmektedir.
Şüpheli veya Sanığın savunma yapmak ya da beyan veya ifade vermek üzere kolluk güçlerine, Cumhuriyet savcılıklarına yahut mahkemelere gelmek zorunluluğu var mıdır?
Soruşturma aşamasındayken şüphelinin ifadesinin alınmaması, soruşturmanın tamamlanmasını engellememektedir. Bu sebeple şüphelinin nerede olduğu yargı makamlarınca bilinmezse, veya şüpheli hakkında çağrı kağıdı yahut zorla getirme kararı veya yakalama kararı tanzim edilirse ve fakat şüpheli buna rağmen gerek yurt içinde gerek yurt dışında saklanarak bu kararlara uymazsa, Cumhuriyet savcılıkları yine de soruşturma aşamasını iddianame ile sonlandırabilir ve bu iddianame görevli mahkemelerce kabul edilebilir. Dolayısıyla şüphelilerin kolluk güçlerine veya Cumhuriyet savcılarına ifade vermek üzere gitmeleri, haklarındaki soruşturmanın devam etmesini engellemeyecek ve soruşturma her halde sürecektir.
Bununla beraber, iddianame kabul edildikten ve artık kovuşturmaya geçildikten sonra sanığın sorgusunun yapılması (savunmasının alınması) aşamasında, istisnai haller saklı kalmak kaydıyla, sanığın duruşma salonuna gelerek hazır bulunması gerekir. Bu durum, sanığın hem adil yargılanma hakkı kapsamındaki bir hakkıdır; hem de delillerin doğrudan doğruyalığı ve cezanın bireyselleştirilmesi ilkeleri gereği bir yükümlülüğüdür. Şu kadar ki sanığın usulüne uygun olarak (tebliğ tarihi ile duruşma günü arasında en az bir hafta olması şartı gibi usuli şartlar) iddianame ve çağrı kağıdı ile duruşmaya davet edilmesine rağmen duruşmaya mazeretsiz şekilde gelmemesi halinde duruşma her halükarda açılır ve deliller ortaya konmaya başlar.
Sanığın yokluğunda duruşma yapılabilecek hallerin başında, halihazırdaki dosya durumundan mahkumiyet dışında bir karar verileceği kanısına binaen bu doğrultuda hüküm verileceği haller vardır. Bu durumlarda sanığın sorgusu yapılmasa bile sanığın yokluğunda karar verilebilir. Bunun dışında (1) sanığın sorgusu yapılmış ise mahkemenin sanığın hazır bulunmasına gerek görmeden davayı bitirebilmesi; (2) basit yargılama usulünün veya adli para cezasını gerektiren suçlar gibi sanığın yokluğunda duruşma yapılabileceği yazılı suçların mevzubahis olması; (3) sorgusu yapılmış sanık hakkında yapılan duruşmadan bağışık tutulma talebinin mahkemece kabul edilmesi veya (4) sanığın mahkemece resen duruşma salonundan dışarı çıkarılması gibi haller gündeme gelebilir.
Sanık duruşma salonunda hazır olmasa bile müdafi sıfatıyla avukat sanığı temsilen duruşmalara girebilir. Sanığın katılmadığı duruşmalarda, sanığa, hürriyeti bağlayıcı yaptırımı ihtiva eden bir mahkumiyet hükmü verilemez. Bunun tek istisnası, basit yargılama usulü kapsamında öngörülmüş olup basit yargılama usulüne göre verilen karara itiraz edildiğinde duruşma açılmakta ve sanık bu duruşmaya sanık gelmese dahi sanık hakkında mahkumiyet hükmü verilebilmektedir.
Sanığın yokluğu kurumuna benzer nitelikte olarak sanığın istinabe yoluyla başka makamlarda, örneğin başka illerde bulunan adliyelerde talimat dosyaları kapsamında dinlenilmesi de görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin (SEGBİS) kullanılması ile de dinlenilmesi mümkündür.
Benzer olarak sanığın bulunduğu yerin bilinmemesi, yurt dışında olması, ağır hasta olması gibi durumlarda sanığın mahkeme önüne getirilememesi veya getirilmesinin uygun olmaması durumu vardır. Bu hallerde sanığın gaipliğinden bahsedilir ve duruşma açılmaz. Öte yandan, sanığın duruşma sürecini algılama ve/veya bu bağlamda davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunmadığı hallerde tıpkı sanığın akıl hastası olmaması şeklindeki ceza muhakemesi şartı olmadığından her ne kadar kamu davası açılsa da yargılama yapılamaması hali meydana gelmektedir.
Bir diğer yanda, mahkemece sanığın veya şüphelinin hakkındaki kovuşturma veya soruşturmanın sonuçsuz kalmasını amaçladığına ve bu nedenle yurt içinde ya da yurt dışında saklandığına kanaat getirilirse, sanığın kaçaklığı gündeme gelir. Hakkında kaçaklık kararı verilen sanık hakkında duruşma açılabilmektedir.
Son olarak, yurt dışında bulunan sanığın duruşma tarihinde hazır bulunma imkanının olmaması halinde ayrıca duruşma açılarak veya istinabe yoluyla dinlenebilmesinin mümkün olduğunu ifade etmek gerekir.
Avukatlardan hukuki yardım almak zorunda mıyım?
Kural olarak herkes kendi kendisini ceza mahkemelerinde, sulh ceza hakimliklerinde, Cumhuriyet savcılıklarında veya kolluk makamlarında serbestçe savunabilir. Bununla beraber zorunlu müdafilik adı verilen kurum çerçevesinde bazı özel hallerde müdafi yardımından yararlanmak zorunluluğu vardır. Örneğin ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararı verilmesi halinde 5 (beş) yıl veya daha fazla hapis cezasının alınma ihtimali olduğunda, yargılamanın suça sürüklenen çocuk hakkında olması halinde veya şüphelinin tutuklanmak üzere Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilmesi gibi durumlarda şüphelinin veya sanığın yanında müdafi bulunması zorunludur.
Cezaevinde bulundan kişi avukata nasıl vekalet verebilir?
Avukata vekalet vermek isteyen bireylerin yurt içinde noterlere başvurması gerekmektedir. Avukat ve cezaevinde bulunan şüpheli/sanık vekalet ilişkisi açısından, taraflar anlaştıklarında avukat bu durumu notere bildirebilir. Bu sayede noter, gerekli bilgileri edindikten sonra cezaevine giderek şüpheli/sanık ile görüşerek vekaleti tanzim edebilir.
Ceza hukuku alanında faaliyet gösteren birden çok avukata aynı anda vekalet verebilir miyim?
İstisnai haller dışında bir şüphelinin/sanığın istediği kadar avukata vekalet vermesi mümkündür.
Şüpheli ve Sanık kime denir? Bu ifadeler arasındaki fark nedir?
Ceza yargılaması, soruşturma aşaması ve kovuşturma aşaması olmak üzere iki ana süreçten müteşekkildir. Şüpheli, hakkında suç şüphesi bulunan ve üstüne atılı suç nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturulan bireyin soruşturma aşaması bitene kadar ceza muhakemesi hukuku çerçevesindeki sıfatıdır. Sanık ise, bu suç şüphesi altınki kimse aleyhinde cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianamenin görevli ve yetkili ceza mahkemesince kabulünden sonraki adıdır. Adil yargılanma hakkının en önemli ilkelerinden birisi olarak masumiyet karinesi gereğince sanık hakkında mahkumiyet hükmü verildiği ana kadar sanığın suç işlememiş olduğu karine olarak kabul edilmektedir.
Müdafi ve Vekil kime denir? Bu ifadeler arasındaki fark nedir?
Ceza muhakemesi hukukunda şüpheli veya sanık vekili şeklinde bir yargılama süjesi bulunmayıp şüpheli veya sanığın temsilini üstlenen ve halk arasında “ceza avukatı” olarak bilinen avukata müdafi denmektedir. Müdafilik, dava vekilliğinden farklı olarak ceza hukuku kapsamında kişinin savunmasını gerçekleştiren avukatları niteler. Öte yandan vekil ise, müvekkilin (vekil edenin) kendisini temsil etmesi için yetkilendirdiği kişilere genel olarak verilen addır. Ceza muhakemesi hukukunda özellikle mağdur veya suçtan zarar gören kişilerin avukatlarına, genel olarak katılan veya suçtan zarar gören vekili denmektedir.
Suçtan zarar gören, mağdur ve katılan kime denir? Bu ifadeler arasındaki fark nedir?
Bir suç işlendiğinde, hukuk düzeninin bu suç ile korumak istediği hukuki değerin ve suçun konusunun ait olduğu gerçek kişilere mağdur denmekteyken, suçun sonuçlarından doğrudan etkilenmekle beraber suçun mağduru olmayan şahıslar ise suçtan zarar gören şeklinde anılmaktadır. Bir suçun mağduru olan veya suçtan zarar gören gerçek yahut tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, iddianamenin kabulü kararından sonra mahkemeye şikayetçi olduklarını bildirmek suretiyle katılma talebinde bulunabilmekte ve bu sayede ceza yargılamasında beyanda bulunmak gibi birtakım usuli işlemleri yapmaya katılan sıfatı ile hak kazanabilmektedir.
Suç duyurusu ve Şikayet nedir? Bu ifadeler arasındaki fark nedir?
Halk arasında “suç duyurusu” şeklinde bilinen ifadenin ceza muhakemesi hukukundaki karşılığı, şikayet veya bildirim kurumlarından birisidir. Takibi şikayete bağlı olan suçların Cumhuriyet savcılarınca soruşturulması ve akabinde kamu davası açılabilmesi için suçun mağduru veya suçtan zarar gören kişi tarafından şikayet hakkının kullanılması gerekmektedir. Öte yandan Cumhuriyet savcılarınca resen başlatılacak soruşturmalarda şikayet kurumunun bir anlamı olmayıp herhangi bir birey Cumhuriyet savcılıklarına veya kolluk güçleri gibi makamlara direkt olarak veya herhangi bir şekilde suç şüphesini bildirdiği takdirde basit şüphenin varlığı kaydıyla Cumhuriyet savcısını resen harekete geçmesi gerekir.
Soruşturma aşaması nedir?
Cumhuriyet savcısının bir suç işlendiğine dair basit şüphenin varlığına kanaat getirdiği hallerde başlattığı ve bu doğrultuda tanzim edeceği iddianamenin ceza mahkemesince kabul edilmesine kadar yürütülecek işlemlerin tabi olduğu ceza muhakemesi hukuku evresine soruşturma evresi denir. Bu sürecin amiri Cumhuriyet savcısı, denetmeni Sulh Ceza Hakimlikleri, memuru ise öncelikli olarak kolluk güçleridir denebilir.
Durdurma, kimlik sorma, önleyici tutma, yakalama, gözaltına alma, tutuklama, çeşitli adli kontrol tedbirleri, zorla getirme, gözlem altına alma, arama ve el koyma gibi koruma tedbirleri ağırlıklı olarak soruşturma aşamasında gerçekleştirilir.
Ceza hukukunda tecrübeli avukatların soruşturma aşamasında yer alması ve müdafiliklerini yürüttüğü şüphelilerin haklarını koruması çok önemlidir. Başta hukuka aykırı delillere karşı gerçekleştirilecek işlemler ve Cumhuriyet savcılarının kararlarına itirazlar ile soruşturma evrakının tamamlanması yahut tutuklama kararlarına karşı itiraz etmek olmak üzere ceza hukukunda çalışan avukatların ceza yargılaması sürecinde büyük rol oynadıkları görülmektedir.
Kovuşturma aşaması nedir?
Cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianamenin ceza mahkemesi tarafından kabulü anı ile verilecek hükmün Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre kesinleşmesi anına kadar geçen süre zarfındaki evre, kovuşturma evresi olarak adlandırılır. Bu evrede, artık Cumhuriyet savcısı amir konumunda olmayıp artık mahkeme ve hakimlerin yetki ve sorumlulukları başlamıştır. Kovuşturma aşamasının en önemli ayağı şüphesiz ki ilk derece mahkemesin önündeki duruşmalardır. Bu duruşmalar istisnai durumlar müstesna olmak üzere herkesin katılımına açık olup sanığın kimlik tespiti ve iddianamenin anlatılması ile başlar, sanığın sorgulanması ile katılan beyanlarının alınmasının ardından delillerin ortaya konması ile devam eder. Bu süreçte deliller, yani tanık veya bilirkişi raporu gibi dosya içeriği hakkındaki tartışmalarda öncelikle katılan ve avukatına, sonra Cumhuriyet savcısına, daha sonra ise sanığa ve müdafiye söz verilir. İlk derece mahkemesindeki verilecek olan hüküm, istinaf ve temyiz etmeye yetkili süjelerce talep edilmesi halinde diğer şartların da varlığı halinde ilk derece mahkemesi tarafından Bölge Adliye Mahkemesi’ne veya Yargıtay’a gönderilebilir.
Kast ve Taksir nedir? Bu ifadeler arasındaki fark nedir?
Kast ve taksir, atılı suçun manevi unsurunu ifade eder ve ceza hukuku anlamındaki kusurun bir görünüş biçimidir.
Bir ceza hukuku terimi olan kastın, doğrudan kast ve olası kast olmak üzere iki türü vardır. Buna göre suçun fiil ve netice unsuru gibi maddi unsurlarının gerçekleşeceğini bilerek ve bunların gerçekleşmesini isteyerek hareket etmiş kişiler, doğrudan kast ile hareket etmiş sayılırlar. Öte yandan suç unsurlarını gerçekleştireceği yönündeki bilginin doğrudan kast seviyesine varmayacak şekilde öngörü hüviyetinde tezahür etmiş olması ve failin suç neticesinin gerçekleşmesini istememekle beraber en azından kabullenmiş olması halinde olası kastın varlığı kabul edilmektedir. Olası kast ile işlenen suçlar, taksirle işlenen suçlara kıyasla daha ağır cezalandırılmakta iken doğrudan kast ile işlenen suçlara nazaran daha hafif cezai müeyyide gerektirir.
Öte yandan taksir adı ile bilinen ceza hukuku kurumu, basit taksir ve bilinçli taksir olarak yine iki alt başlıkta tezahür eder. Buna göre failin hareket ederken suç unsurlarını gerçekleştirdiği veya gerçekleştirebileceği yönünde hiçbir bilgisi olmadığında, ve fakat ceza soruşturmasına konu hareketi objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı nitelik taşıdığı durumlarda basit taksirin varlığı kabul edilir. Basit taksir halinde failin hareketi iradidir, meydana getirdiği netice objektif olarak öngörülebilir bir nitelikte olmasına rağmen fail bu neticeyi öngörmemiştir, ve failin esasen gerçekleşmesini istemediği netice, onun objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi nedeniyle meydana gelmiş olmakla faile objektif olarak isnat edilebilmektedir. Bilinçli taksirin varlığının kabulü için ise, failin yine objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı mevzubahis olmakla beraber fail neticenin gerçekleşebileceğini öngörmekte ve fakat neticenin gerçekleşmeyeceğine dair bir güven duyarak yine de yükümlülüğüne aykırı şekilde hareket etmektedir.
Bir suçun taksirle işlenebileceği kanunda ayrıca yazılmamışsa, taksirle işlenen fiillerden ötürü cezai sorumluluk doğmaz.
Meşru müdafaa nedir?
Meşru müdafaa, bir suçun maddi ve manevi unsurlarının tamamının gerçekleşmiş olmasına rağmen, failin hareketinin hukuk düzenince bir haksızlık olarak nitelenmemesi anlamına gelir. Söz gelimi, halihazırda sahibi olduğu bir hakkına yönelik haksız bir saldırı olan kişi, bu saldırıya karşı hakkını savunmak zorunluluğu altında kalmışsa, ve bu sebeple saldırıyı gerçekleştiren kişiye karşı eş zamanlı ve orantılı olarak hakkını savunmak kapsamında hareket ederse, bu hareketi ile herhangi bir suçun maddi ve manevi unsurlarını gerçekleştirse dahi hukuk düzeni bu durumu haksızlık olarak nitelememekte ve herhangi bir suçun oluştuğunu kabul etmemektedir.
Haksız tahrik nedir?
Haksız tahrik, verilecek cezada indirim yapılmasına dayanak teşkil eden ve failin gerçekleştirdiği suç nedeniyle hukuk düzenince kınanabilirliğini ilgilendiren bir ceza hukuku kurumudur. Şartları oluştuğu takdirde, haksız tahrik altında suç işleyen kişinin fiilinin haksızlık ve suç niteliği değişmemekle beraber failin bu fiili nedeniyle kınanabilirliği azalmaktadır. Buna göre kendisine karşı gerçekleştirilmiş haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz (18) yıldan yirmi dört (24) yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki (12) yıldan on sekiz (18) yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden (1/4) dörtte üçüne (3/4) kadarı indirilir.
Takdiri indirim nedir? Ceza nasıl belirlenir?
Halk arasında “iyi hal indirimi” olarak da bilinen takdiri indirim, Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinde düzenlenen cezanın fail açısından bireyselleştirilmesi sürecine ve yine aynı kanunun 62. maddesindeki indirim sebeplerine işaret etmektedir.
Buna göre, hangi suçun oluştuğu ve bu suç açısından hapis cezasının mı yoksa adli para cezasının mı uygulanacağı belirlendikten sonra öncelikle suçun işleniş biçimi, kullanılan araçlar, zaman ve yer, suçun konusunun önem ve değeri, suçla oluşturulan zarar veya tehlikenin ağırlığı, kast veya taksire dayalı kusurun ağırlığı ile failin güttüğü amaç ve saik gibi hususlar değerlendirilerek “temel ceza” belirlenir.
Bu aşamadan sonra olası kast veya bilinçli taksirin varlığı; suçun nitelikli hallerinin mevzubahis olup olmadığı; teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, cezanın indirilmesini gerektiren şahsi sebeplerle beraber diğer takdiri indirimlerin olup olmadığı hususları gözetilmekte ve ceza bu şekilde alt sınırdan veyahut da alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle belirlenmektedir. Mahkeme kararlarında, suç için kanun metninde görülen alt sınırdan uzaklaşma hususu, “takdiren ve teşdiden” ifadesi ile hayat bulur.
Bu noktada takdiri indirim nedeni olarak ifade edilen nedenler, yargılama sonucunda ulaşılan kanaate göre suçu işlediği sabit olan şahsın geçmişi, sahip olduğu sosyal ilişkiler, suç teşkil eden fiilinden sonraki ve yargılama süreci esnasındaki davranışları ile verilecek cezanın şahsın geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlara binaen mahkeme tarafından takdir edilmekte olup her olayda yapılması gereken bir indirim kalemi değildir.
Türk Ceza Kanunu’nun 62. maddesinde düzenlendiği üzere fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmi beş (25) yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine (1/6) kadarı indirilir. Görüldüğü üzere müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının dışında bir cezaya hükmolunduğu durumlarda mahkemelerin takdiri indirim ile yapabilecekleri ceza indirimi, belirlenen cezanın altıda birini (1/6) aşamamaktadır.
Ceza hukuku açısından aklınıza takılan herhangi bir soru veya halihazırda taraf olduğunuz uyuşmazlık hakkında danışmanlık almak isterseniz, faaliyetlerinin ana merkezi İstanbul'da olan ve Ceza Hukuku alanında tecrübeli avukat kadromuz ile İstanbul'un Kadıköy ilçesinde yer alan avukatlık büromuzda sizleri beklemekteyiz.